Post by frisby31 on Apr 23, 2006 13:24:20 GMT -5
Divan Edebiyatý Özellikleri
DÝVAN EDEBÝYATI VE ÖZELLÝKLERÝ
Hazýrlayan: Murat UZUN
Türklerin Ýslam dini ve kültürünü benimsedikten sonra, Anadolu'da Arap ve özellikle Fars Edebiyatlarýný örnek alarak oluþturduklarý yazýlý edebiyattýr. Bu dönemin þairleri (ozanlarý) þiirlerini divan adý verilen kitaplarda topladýklarý için söz konusu edebiyata da Divan Edebiyatý denilmiþtir. Özellikle, medreseden yetiþen aydýn sanatçý ve yazarlarýn saray ve çevresinde oluþturduklarý bir edebiyat geleneði olduðu için, Havas (Yüksek Zümre) edebiyatý, Saray edebiyatý, Klasik Türk edebiyatý gibi adlarla da anýlmaktadýr. Divan edebiyatý sözünün 1900'den sonra ortaya çýktýðý sanýlmakta ve ilk defa kimin kullandýðý bilinmemektedir.
TARÝHSEL GELÝÞME
Türklerin Ýslam Dinini kabul etmeleriyle toplum yapýsý köklü deðiþikliklere uðrar. XII. yüzyýla gelindiðinde ise, saray, konak, medrese ve halk arasýnda deðiþik sanat ve edebiyat anlayýþlarý kendini gösterir. Çaðýn genel çerçevesi içerisinde Arapça, bilim dili; Farsça, kültür ve sanat dili olarak benimsenir. Böylece Osmanlýca denilen bir karma dil ortaya çýkan ve arý (saf) Türkçe yi kullanan halk þairleri yanýnda bir de Osmanlýca ile eserler veren aydýnlar sýnýfý oluþur. Böyle olmakla beraber aydýnlarý halktan tecrit (dýþlamak) etmek mümkün deðildir.
Divan edebiyatý bütün yazýlý edebiyatlar gibi iki ana kolda geliþme göstermiþtir:
1-Þiir
2-Düzyazý
ÞÝÝRÝN KURULUÞ DÖNEMÝ (XIII. yy-XV. yy'ýn ilk yarýsý)
Bu dönemde sözü edilmesi gereken en önemli olay, Farsça çevirilerdir. Fars þiirinin doruklarýndan sayýlan Sadî, Feridüddin Attar, Nîzami gibi þairlerin bazý kitaplarýnýn çevrilmesi, Divan þiirinin biçim özünün belirmesinde büyük ölçüde rol oynadý. Gülþehri, Feridüddin Attar'dan geniþleterek eklemeler yaparak ve kendinden de bir çok þey kattýðý Mantýk-ut-Tayr (Kuþ Dili) adlý mesnevisinde, tasavvuf felsefesinin temel ilkelerini anlattý. Hoca Dehhanî, din ve tasavvuf konularýný bir yana iterek maddi aþký ve þarabý konu edinen þiirler yazdý. Anadolu'da Hurufiliðin yayýlmasýnda büyük rolü olan ve düþünceleri þeriata aykýrý görülerek derisi yüzülen Nesimî yalýn bir dille ve etkileyici bir anlatýmla tasavvuf konularýný geniþ kitlelere yaymaya çalýþan uzun soluklu bir þiirin yaratýcýsý oldu. Sivas ve dolaylarýnda hükümdarlýðýný ilan eden Kadý Burhaneddin, siyasal hýrsýný, mücadeleci kiþiliðini yer yer sergilediði þiirlerinin yaný sýra ince mazmunlarla örülü tasavvuf þiirleri ile Divan þiirinin kuruluþundaki öncülerden biri oldu. Çelebi Sultan Mehmed'in, özel hekimliðini yapan þeyhi, Ýran'daki tasavvuf felsefesini ve Ýran þiirinin inceliklerini iyi bilmesinin üstünlüðünü en baþarýlý biçimde kullanarak, tasavvuf þiiri geleneðinde kurucular arasýnda yer aldý. Ahmed Dai dahi þiir ve düzyazý türündeki yapýtlarýyla, özellikle türkçenin bilim ve sanat dili olarak geliþmesine katkýda bulundu.
GEÇÝÞ DÖNEMÝ (XV. yy'ýn ikinci yarýsý-XVI. yy'ýn baþlarý)
Fars þiirinin örnek alýnmasýyla oluþturulmaya çalýþýlan yeni yazýlý edebiyat geleneði, özellikle saray ve çevresindeki ileri gelenlerin yakýn ilgi ve maddi desteði ile gerçek kimliðini bulma yoluna bu dönemde girdi. Divan þiiri, diliyle, dünya görüþüyle, ilgi alanlarýyla ve konularýyla halkýn yaþamýndan uzaklaþmaya, resmi, daha doðrusu bürokratik bir edebiyat niteliði kazanmaya baþladý. Fatih sultan Mehmed'in vezirlerinden Ahmed Paþa tasavvufa pek ilgi duymayarak þiirlerinde yaþamý ve sevgiyi konu aldý. Necati, Ýran þiiri etkilerinden sýyrýlýp, halkýn dilindeki atasözleriyle, deyiþlerle, nüktelerle örülü yalýn sayýlabilecek bir dil kullanarak, yaþamýn sýcaklýðýný duyurmaya çalýþtý.
OLGUNLUK DÖNEMÝ (XVI. yy'ýn baþlarý-XVIII. yy'ýn ilk yarýsý)
Divan þiirinin biçim ve içerik bakýmýndan kendi yolunu bulduðu bu dönemde farklý eðilimler ortaya çýktý. XV. yüzyýlda Aydýnlý Visali'nin denediði aruzla, ama içinde yabancý sözcük ve tamlama kullanmaksýzýn halkýn diliyle ve deyiþ özellikleri ile þiirler yazma yolunu Tatavlalý Mahremi ve Edirneli Nazmi sürdürmeye çalýþtýlar. Türk-i basit (Yalýn Türkçe) akýmý denilen bu yol, Divan þiirinin yerlileþmesine katkýda bulunduysa da Divan þiirinin gelenekleþmiþ biçim ve içerik özellikleri bu akýmýn bu sürdürülmesine pek olanak tanýmadý. Döneminde üstat olarak tanýnan Zati, güzel buluþlarý, þiire yatkýn dili ve nükteli deyiþleriyle Necati-Baki zincirinde bir halka oluþturdu. Ýstanbul'dan uzakta olmasýna karþýn Divan þiirinin en büyük þairlerinden biri sayýlan ve þiiri"süsü güzel söz olan bir sevgili"ye benzeten Fuzuli, yeni mazmunlarla süslemesini bildiði aþk þiirlerinde, lirizmin doruðuna ulaþtý; tanrýsal aþka iliþkin þiirlerinde ise, tasavvuf akýmýnýn ilkelerine ustaca yerleþtirmeyi baþardý. Gençliðinde, Batini inançlarýný (Haþhaþiler) benimseyen Hayali, Ýstanbul'a geldikten sonra bu etkilerden sýyrýlarak düþ gücü bakýmýndan zengin, söyleyiþ bakýmýndan rahat, yer yer özentilerle dolu bir þiir oluþturmaya yöneldi: Yaþamýný, iç duyarlýlýðýný ince hayallerle ördüðü dizelerine aktardý. Bütün isteði, Þeyhülislamlýða eriþmek olan ama bu isteðini elde edemeden ölen Baki, þairlik yeteneði, dil ustalýðý ve ince zevki ile Divan þiirinin ustalarý arasýndaki haklý yerini aldý: Yaþama sevincini ve zevkini, tasavvufa eðilim duymadan, ince söz ve anlam oyunlarýyla, saðlam ve tutarlý bir dille, yeni mazmun ve hayallerle anlattýðý için"Sultan üþ-Þuara" (Þairler Sultaný) diye adlandýrýldý. Yaþamýnýn büyük bir bölümünü Baðdat'ta geçiren ve bu nedenle "Baðdatlý Ruhi"diye anýlan Ruhi, tasavvufçu bir dünya görüþünü benimsemiþ olmasýna karþýn, özellikle Terkibibent'inde çevresindeki sofularýn ahlaksýzlýklarýný, iki yüzlülüklerini alaycý bir dille eleþtirdi. Yazdýðý hicivleriyle idamýný hazýrlayan Nefi, özellikle kaside ve hiciv alanýnda ün yaptý (zengin çaðrýþýmlar eþiðinde ustaca kullanýlmýþ abartmalar, zengin söz daðarcýðý, þiire olan egemenliðinin baþlýca göstergeleridir) Bir din adamý olmasýna karþýn Þeyhülislam Yahya, din dýþý konularý yalýn bir dil, zengin imge (hayal) yüküyle iþlediði þiirleriyle Baki'yi Nedim'e ulaþtýran gazel çizgisindeki basamaklardan birini oluþturdu. Nailî-i Kadim, sözcük seçimindeki titizliði ile anlatýmýndaki yoðunlukla, ortak mazmunlara kattýðý özgünlükle gazelde ün yaptý. Mevlevi þeyhi Neþati, "Sebk-i Hindi" (karmaþýk mazmunlar, hayal oyunlarý alýþýlmadýk benzetmelerle yüklü þiir dili) tarzýnýn, öncülerinden biri oldu; titiz þiir iþçiliði, uyuma verdiði önem, Nedim gibi büyük bir ozanýn onun þiirini (bir gazelini) tahmis etmesine yol açtý. Urfalý Nabi, Ýran þairi Saip'in etkisiyle, bilgece sözlere dayalý düþünce þiirinin baþlýca temsilcisi oldu (duyarlýktan ve zengin düþgücünden çok, düþüncenin egemen olduðu þiirlerinde, imparatorluðun çöküþ psikolojisi görülebilir. ) Lale devri Ýstanbul'un ünlü ozaný Nedim, Divan þiirinin yerleþmesinde büyük rol oynadý; Lale devrinin eðlencelerini niteliklerini soyutlamaya kaçmadan belirlediði güzelleri, dönemin gelenek ve göreneklerini, kýsaca yaþamý, Ýstanbul türkçesinin inceliklerini baþarýyla sergileyen þiirlerinde ustaca yansýt. Galata mevlevihanesi þeyhliðini yapan Þeyh Galip, "Sebk-i Hindi"tarzýnýn Divan þiirindeki en yetkin ustasý oldu ve bu akýmýn etkisiyle aðýr bir dille ve kapalý bir anlatýmla, özellikle tasavvuf konularýný iþlemesi, bir bakýma Nedim'le baþlayan günlük yaþama açýlma, Ýstanbul türkçesine yönelme yollarýný týkadý
ÇÖKÜÞ DÖNEMÝ (XVIII. yy'ýn ikinci yarýsý-XIX. yy'ýn ilk yarýsý)
Osmanlý topluluðunda görülen yenileþme akým ve dönemleri, Batý dünyasýyla çeþitli düzeylerde kurulan iliþkiler, önce basýmevinin, sonra da gazete ve derginin Osmanlý ülkesine girmesi, batý ülkelerinde öðrenim gören bazý Osmanlý aydýnlarýnýn Batý kültür ve sanatýný yakýndan tanýmýþ olmalarý, yeni bir edebiyat geleneðinin oluþmasýna yol açtý. Bu arada, halka açýlamamasý, özel bir dil (osmanlýca) eþliðinde en güzeli yaratma, en güzel deyiþe varma anlayýþýnýn deðiþmeye baþlamasý, yeni bir dinamizme kavuþturacak akým ve kiþilerin bulunmamasý nedeniyle Divan þiiri bir bakýma, ilk sivil gazetenin çýkýþ tarihi olan 1860'ta sona erdi. Dönemin ozanlarýndan Enderunlu Vasýf, özellikle Nedim'in derin etkilerini taþýyan, halk deyiþleriyle örülü þarkýlarýyla tanýndý. Mevlevi tarikatýndan Ýzzet Molla, tasavvuf konularýnýn yaný sýra, yaþamýn bazý olumsuz yanlarýný ince alayla karþýlayan bir tutum içinde þiirler yazdý. Eski þiirin son ocaðý olan Encümen-i Þuara'yý (Ozanlar Topluluðu) çevresinde toplayan Leskofçalý Galip, klasik þiir diline yaslanýp, tasavvuf konularýnýn iþlenmesinde ortaya koydu. Yeniþehirli Avni, eski þiir dilini yeni geliþmelere göre deðiþtirmek istemesine karþýn, eski kalýplarýn dýþýna çýkamadý; þiirlerinde, bazen tasavvufu, bazen de karýsýnýn ve oðlunun ölümüyle üstüne çöken karamsarlýðý, huzursuzluðu yansýttý.
Divan edebiyatý döneminde zengin bir düz yazý geleneði de oluþtu; ama belirli kurallar koyarak kendini oluþtururken, özellikle seslenilen kesim ve iþlenen konular açýsýndan birbirinden farklý üç yönde geliþti: Yalýn düzyazý; süslü düz yazý; orta düz yazý. Halkýn konuþtuðu dili kullanmayý amaç alan yalýn düz yazý yönünde, Kur'an tefsirleri, hadis kitaplarý, menkýbe biçiminde Ýslam tarihleri, din-destan kökenli halk kitaplarý, halk hikayeleri, bazý Osmanlý tarihleri, bazý ahlak ve siyasete iliþkin kitaplar gibi yapýtlar verildi. Hüner ve marifet göstermeyi amaçlayan ve belli bir kesimi seslenen süslü düz yazý, özellikle medreseden yetiþen, arapça ile farsçayý ve ayrýca Osmanlý düzyazý geleneðini iyi bilen yazarlar tarafýndan oluþturuldu. Arapça ve farsça sözcüklerinden geliþi güzel sözcük seçiminin yapýlýp dil bilgisi kurallarýna göre kullanýldýðý bu düzyazý türünde, "hüner ve marifet" göstermek temel özellik oldu (bu düzyazý kolunun bir baþka özelliði de, düzyazýda uyak olan seci'yi ilke edinmesiydi. ) Tümcelerin alabildiðine uzatýldýðý, türkçe sözcüklerin çok aza indirildiði, söz ve anlam oyunlarýna sýkça baþvurulan, þiirsel anlatýmý sevdirebilmek için de tümce içinde ya da tümceler arasýnda uyaklarýn süslü düzyazýda tarih (Tursun Bey, Ýbn Kemal, Hoca Saadettin, Raþit vb. ) tezkire (Aþýk Çelebi, Salim, Safayi, vb) münþeat mecmualarý (resmi ve özel yazýþma örnekleri dergisi) yazarlarý yapýtlar verdiler. Süslü düzyazýnýn en belirgin örnekleriyse Veysi ve Nergisi oluþturdular. Anlamý ve içeriði gözeten dil yönünden süslü düzyazý ile yalýn düzyazý arasýnda bir nitelik gösteren orta düzyazýyý, Divan edebiyatýnýn aþaðý yukarý bütün klasik yazarlarýnýn yapýtlarýný verdikleri kol oldu. Anlam ve içerik ön planda tutuldu; hüner ve marifet göstermekten elden geldiðince kaçýnýldý; söz ve anlam sanatlarýna hemen hiç önem verilmedi. Gerçekte, yalýn düzyazý ile orta düzyazýyý çok kesin çizgilerle birbirinden ayýrmak olanaksýz gibidir. Bu iki düzyazý kolunda da yazarlarýn dil ve anlatýmýndaki yoðunluk, kapalýlýk yada yalýnlýk, anlaþýrlýk yazara özgü bir nitelik gösterir. Orta düzyazý kolunda da özellikle tarih kitaplarý (Yazýcýoðlu Ali, Naima) , gezi kitaplarý (Evliya Çelebi) , bazý ahlak ve siyaset kitaplarý (Katip Çelebi, Koçu Bey) , coðrafya kitaplarý bazý din kitaplarý, fetvalar, yaþamöyküsü yapýtlarý, çevriler ortaya konmuþtur.
SANAT ANLAYIÞI
Divan edebiyatý, Arap edebiyatýnýn, özellikle de Fars edebiyatýnýn biçim ve içeriðinden yararlanarak oluþturulmuþ bir yazýlý edebiyat geleneðidir. Divan edebiyatýnýn sanat anlayýþý iki bölümde incelenebilir: Þiirde; düzyazýda. Divan þiirinde ozanýn amacý "hüner ve marifet"göstermektir; ama Divan edebiyatý ozaný bütünüyle özgür deðildir: Belirli nazým biçimleri, konularý nazým biçimlerine göre saptama, ölçü (vezin) , mazmun yapýsý, vb. özellikler, ozaný sýnýrlandýrýr. Malzemeyi hazýr bulan, geleneði iyi bilen Divan edebiyatý ozaný, bu durum karþýsýnda yapacak tek þey bulmuþtur: Þiiri bir kuyumcu titizliðiyle iþlemek. Bu aþamada sanatçý, duyarlýlýðýný ve yeteneðini sonuna kadar kullanmak zorundadýr. Yeni mazmunlar (bikr-i mazmun) bulma, söz ve anlam sanatlarýný ince bir beðeniyle kullanma, dinleyenler üstünde etki býrakma, gözetmesi gereken belirli noktalardýr. Düzyazýdaysa durum farklýdýr. Halk için yazýlan din, ahlak, menkýbe türü kitaplarda öðretici bir amaç güdüldüðü için, sanatlý anlatýma baþvurulmamýþ, þiirin kurallarýný ve estetiðini gözeten düzyazý örneklerinde ise, "hüner ve marifet" gösterme, anlamý bir yana iterek ön plana çýkmýþ ve yalný5zca o dili ve kültürü bilenler tarafýndan anlaþýlabilecek bir niteliðe bürünmüþtür.
DÜNYA GÖRÜÞÜ ÞERÝAT VE TASAVVUF
Divan edebiyatý dünya görüþü bakýmýndan þeriat ilkelerini ve tasavvufa baðlýdýr. Evrenin yaratýlýþý, varlýklarýn oluþmasý, doða, eþya, insan gibi konu ve sorunlar hep þeriat ve tasavvuf açýsýndan eli alýnmýþ ve deðerlendirilmiþtir. Divan þiirinde aþk büyük bir yer tutar; ama aþk konusu ozanýn dünya görüþüne koþut olarak anlam kazanýr. Divan edebiyatý ozaný, aþk anlayýþýyla çaðýn mutlak hükümdarlýk sistemine (padiþah-kul) ve tasavvuf felsefesine (Tanrý-kul) baðlýdýr. Tasavvuf yoluna giren ozan için amaç, mutlak güzellik olan Tanrý'ya kavuþmaktýr. Bu da ancak maddeden sýyrýlýp benliði yitirmek ve aþk (derviþlik) yoluna girmekle olur. Ýlahi aþk, maddi aþkla baþlar; dünya üstündeki bir güzele aþýk olan ozan, bu durumu soyutlama yoluyla ilahi aþka dönüþtürür ve Tanrý'nýn benliðine kavuþmaya çalýþýr; Tanrý da kendi benliðini eritme anlamýna gelen "fenafillah"aþamasýna eriþince de gerçek mutluluðu bulur. Ama bu aþama, ölümden sonra gerçekleþebilecektir (gönlünü aklýna yeðleyen, dünya nimetlerine sýrt çevirip, gösteriþsiz, alçak gönüllü bir yaþam sürmeye baþlayan tasavvuf edebiyatý tipine rint adý verilir) .
DÝL VE ANLATIM
Divan edebiyatý, dil bakýmýndan arapçanýn ve farsçanýn büyük ölçüde etkisinde kalmýþ, þiir ve düzyazý türlerinde ortaya konulan yapýtlar, o dönemin sanat anlayýþý gereði arapça ve farsça sözcükler, tamlamalar, dilbilgisi kurallarýyla yüklü bir hal almýþtýr. Süslü düzyazýda, ulaç, baðlaç ve fiillerin dýþýnda herhangi bir türkçe sözcüðe rastlanmaz. Anlatýmda, çok çeþitli yollara baþvurulmuþtur. Divan edebiyatý anlatým yönünden belagat kurallarýna baðlýdýr ve ozanlar ustalýklarýný gösterebilmek için belagat kurallarýna elden geldiðince uymaya çalýþmýþlardýr. Divan þiirinin ve düzyazýsýnýn anlatýmýnda söz ve anlam sanatlarýnýn büyük payý vardýr. Ozanlar, benzetme (teþbih) , güzel neden gösterme (hüsn-i talil) , bilmezlikten gelme (tecahül-i arif) , deðiþmece (mecaz) , kiþileþtirme ve konuþturma (teþhis ve intak) , vb. söz ve anlam sanatlarýný kullanarak ve yeni mazmunlar (bikr-i mazmun) bularak özgün bir þiir oluþturmaya çabalamýþlardýr.
ÖLÇÜ
Divan þiirinde, arap kökenli bir ölçü kullanýlmýþtýr. aruz adý verilen bu ölçü sisteminde açýk ve kapalý heceler çeþitli aruz kalýplarýnda kendilerine özgü bir düzen içinde sýralanmýþlardýr. Divan þiirinde en yaygýn kalýplar, hecez, recez, remel, seri, hafif, muzari müctez, mütekarib'dir.
TÜRLER
HÝLYE: Divan edebiyatýnda Hz. Muhammed'in niteliklerini, kiþiliðini, bedensel ve ruhsal özelliklerini anlatan yapýtlar, hilye genel adý altýnda toplanýr. Hilyelerin en büyük kaynaðý hadislerdir. Ýslam edebiyatýnda ilk hilye, Tirmizi'nin Þemail-i Þerif adlý arapça yapýtýdýr. Türk edebiyatýnda da Hakani'nin (Hilye-i Hakani) , Dursunzade Bakayi'nin (Hilyet-ül Enbiya ve Cehar-yar-ý Güzin) Nahifi'nin (Nüzhet-ül Ahyar fi Tercemet-iþ-Þemail) hilyeleri sayýlabilir.
MERSÝYE: Divan edebiyatýnda ölen bir kimsenin yiðitliðini, cömertliðini iyiliðini, yaptýklarýný övmek ve ölümünden duyulan acýyý dile getirmek için yazýlan þiir türüne mersiye adý verilir. Mersiyeler genellikle mesnevi ve terkibibent nazým biçimlerinde yazýlmýþtýr (Baki'nin Kanuni Sultan Süleyman'ýn ölümü üstüne yazdýðý Kanuni Mersiyesi, bu türün en güzel örneklerindendir) .
MEVLÝT: Hz. Muhammed'in doðumundan ölümüne kadar geçen olaylarýný anlatan þiir türüne mevlit denir. Ýslam dünyasýnda Hz. Muhammed'in doðum gününü kutlamak amacýyla yapýlan törenlerin yaygýnlaþmasýndan sonra, bu törenlerde okunmak için mevlitler ortaya konmaya baþlamýþtýr. Türkçe en eski mevlit, Süleyman Çelebinin Vesilet-ün Necat (Kurtuluþ Vesilesi) adlý kitabýdýr (1410) ,
SAKÝNAME: Divan þiirinde saki'yi (içki sunan kimse) ve þarabý övmek amacýyla yazýlan þiir türüne sakiname denir. Arap edebiyatýndaki "hamriye" ler bu türün ilk örnekleridir. Ýran ve Türk edebiyatlarýnda, sakinin ve þarabýn övgüsü çaðýn geleneðine uygun olarak tasavvuf açýsýndan yapýlmýþ, sakinameler mesnevi, kaside ya da terkibibent nazým biçimleriyle yazýlmýþtýr.
SURNAME: Divan þiirinde þehzadelerin sünnet, haným sultanlarýn doðum ve evlenme törenlerini anlatan yapýtlara surname adý verilir. Þiir, düzyazý, ya da þiir-düzyazý karýþýmý olan bu yapýtlardan, dönemin düðün-tören protokolu, saray ve çevresinin zevk ve eðlence anlayýþý konusunda çeþitli bilgiler edinilebilir. Bu türde baþlýca yapýtlar Nabi, Seyyit Vehbi, Haþmet ortaya koymuþlardýr.
ÞEHRENGÝZ: Bir kentin güzelliklerini anlatmak amacýyla yazýlan yapýtlara þehrengiz denir. Divan edebiyatýnda ortaya çýkan, genellikle manzum olan þehrengiz türünde yapýt veren sanatçýlar arasýnda Mesihi, Zati, Taþlýcalý Yahya, Lamii, Aþýk Çelebi, Azizi anýlabilir.
TESKÝRE: Divan edebiyatýnda çeþitli mesleklerden insanlarýn yaþam öykülerinin anlattýðý, yapýtlardan örneklerin verildiði türe teskire adý verilir. Tür olarak, Çaðatay edebiyatýnda baþlayan, tezkireler, edebiyat tarihinin ilkel örnekleri olarak gösterilir. Çaðatay ozaný Ali Þir Nevai'nin, Divan edebiyatý ozaný ve yazarlarýndan Sehi Bey, Aþýk Çelebi, Riyazi, Þeyh Galip, Esrar Dede ve Fatin Efendinin tezkireleri ünlüdür.
NAZIM BÝÇÝMLERÝ
GAZEL: Divan þiirinde, genellikle, aþk þarap gibi konularýn, ender olarak da öðretici ve felsefi konularýn iþlendiði nazým biçimine gazel adý verilir. Arap edebiyatý kaynaklý olan gazel, 5-15 beyitten oluþur; nazým birimi beyittir; aruzun hemen her ölçüsüyle yazýlabilir. Uyak örgüsü aa/ba/ca/. . . biçimdedir. Son beyitte ozanýn adý ya da takmaadý geçer. Mesnevi ya da gazelin içine sýkýþtýrýlan gazele tegazzül denir. Gazelin ilk beytine matla, son beyte makta, en güzel beyte beytülgazel adý verilir. Türk edebiyatýna Ýran edebiyatý yoluyla gelen gazel türünde, Ahmed Paþa, Necati, Zati, Fuzuli, Baki, Baðdatlý Ruhi, Þeyhülislam, Yahya, Nefi, Nedim, Þeyh Galip baþarýlý örnekler vermiþlerdir.
KASÝDE: Divan þiirinde Tanrý'nýn, din büyüklerinin, genellikle de devlet ileri gelenlerinin övgüsünün yapýldýðý nazým biçimine kaside denir. En az 15-20, en çok 99 beyitten oluþan kasidelerde de, genelde olduðu gibi, nazým birimi beyittir. Genellikle aruzun uzun kalýplarýyla yazýlan kasidelerde, uyak örgüsü, gazelde olduðu gibi aa/ba/ca/. . . biçimindedir. Kasidenin ilk beytine matla, son beytine makta en güzel beytine beytülkasid, ozanýn adýnýn ya da takmaadýnýn geçtiði beyte de tac beyit adý verilir. Kasideler konularýna göre dört öbekte toplanýr: Tevhid (Tanrý'nýn birliðini anlatmak için yazýlan kaside) ; münacaat (Tanrý'ya yalvarmak için yazýlan kaside) ; naat (peygamberi, din ve tarikat büyüklerini övmek için yazýlan kaside) ; methiye (padiþahý, devlet ileri gelenlerini övmek için yazýlan kaside) . Kasidenin kuruluþunda þu bölümler yer alýr: Nesip ya da teþbib (doða, yer betimlemeleri gibi konuyla ilgili olmayan þeylerin yer aldýðý bölüm) ; girizgah (asýl konuya giriþ yapýlan beyit) ; methiye (Tanrý'nýn, peygamberin, padiþahýn ya da devlet ileri gelenlerinin övgülerinin yapýldýðý bölüm) ; fahriye (ozanýn kendi övgüsünü yaptýðý bölüm) ; tegazzül (araya sýkýþtýrýlan gazel) ; dua (övgüye konu olan kimse içi ozanýn iyi dileklerde bulunduðu bölüm) Divan þiirinde kaside türünde baþarýlý örnekler veren ozanlar arasýnda Ahmed Paþa, Necati, Baki, Nedim, özellikle Nefi sayýlabilir.
MESNEVÝ: Divan þiirinde, her beytinin dizeleri kendi arasýnda uyaklý, aruzun genellikle kýsa kalýplarýyla yazýlan nazým biçimine ve bu biçimde yazýlmýþ yapýtlara mesnevi denir. Mesneviler konularýna göre üçe ayrýlýr: Destansý nitelikteki mesneviler (Firdevsi'nin Þehname'si) ; öðretici nitelikteki mesneviler (Nabi'nin Hayriye'si) ; din ve tasavvufla ilgili mesneviler (Mevlana'nýn Mesnevi'si, Fuzuli'nin Leyla ile Mecnun'u, Þeyh Galip'in Hüsn'ü Aþk'ý) . Ayrýca, padiþahlarýn savaþlarýný anlatan manzum yapýtlar (gazavatnameler) , kentleri ve kentlerdeki güzelleri anlatan yapýtlar (þehrengizler) , bazý yergi türündeki yapýtlar, mesnevi nazým biçimiyle yazýlmýþtýr. Mesnevi Ýran edebiyatýnda ortaya çýkmýþ (Ýran edebiyatýnda Genceli Nizami ve Cami bu türün baþlýca adlarýdýr) . Genceli Nizami'nin beþ mesnevisinden oluþan Hamse'si, sonradan Divan edebiyatý ozanlarý tarafýndan da örnek olarak alýnmýþtýr. Türk edebiyatýnda ilk mesnevi Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig adlý yapýtýdýr.
MUSAMMAT: Divan þiirinde, üç dört, beþ altý yedi, sekiz, dokuz, on. . . dizeli bentlerden oluþan nazým biçimine musammat denir. (musammatlarda her bent bir bütündür) . Musammatlarýn Türk edebiyatýnda en çok kullanýlan biçimleri, dörtlüler (murabba) , beþliler (muhammes) , altýlýlar (müseddes) , yedililer (müsebbasekizliler (müsemmen) , dokuzlular (mütessa) , onlular (muaþþer) , terkibibent, terciibent ve þarkýdýr.
MÜSTEZAT: Divan þiirinde uzun ve kýsa dizelerden oluþan bir nazým biçimidir. Gazelin özel bir biçimi olan müstezatta, uzun dizeler"mefulü mefailü mefailü feulün"kalýbýyla yazýlýr. Uyak örgüsü a (b) a (b) /c (c) a (b) . . . (parantez içindekiler kýsa dizelerin uyaðýný gösterir) . biçiminde olan müstezatta, kýsa dizelere ziyade adý verilir. Ziyadeler, anlam bakýmýndan üstlerindeki dizeye baðlýdýrlar; bu nedenle baðýmsýz dize sayýlmazlar. Ýki uzun, iki kýsa dizeden oluþan bölüm, beyit olarak kabul edilir.
RÜBAÝ: Divan þiirinde dört dizeden oluþan kendine özgü bir ölçü ile yazýlan baðýmsýz nazým biçimine rubai denir. Rübailerin uyak ölçüsü a a x a biçimindedir. Rübai, Ýran edebiyatýndan Türk edebiyatýna geçmiþ (Ýran edebiyatýnda rubai nin en büyük adý Ömer Hayyam'dýr) .
ÞARKI: Dört dizeli bentlerden kurulu olan, bestelenmek amacýyla yazýlan þarkýnýn, halk þiirindeki koþma ve türkünün etkisi ile ortaya çýktýðý ileri sürülür. Þarkýlar 3-5 dörtlükten oluþur, aruz ölçüsüyle yazýlýr. Genellikle uyak düzeni a a a a/b b b a/c c c a/. . . biçimindedir. Türün en baþarýlý örneklerini Nedim ve Enderunlu Vasýf vermiþlerdir.
TERCÝ-Ý BEND VE TERKÝB-Ý BEND: Bu nazým biçimi de bentlerle kuruludur. Bent sayýsý 5-15 arasýnda deðiþir; her bent de genellikle 5-10 beyit kapsar. Bentler, hane ve vasýta bölümlerinden oluþur. Terciibentte vasýta beyti, her bendin sonunda yinelenir. Terkibi bent teyse, vasýta beytinin dizeleri kendi aralarýnda uyaklýdýr. Bentlerin hane bölümlerinin uyak örgüsü gazelinki gibi a a /b a /c a /d a /. . . biçimindedir. Baki'nin "Kanuni Mersiyesi", Baðdatlý Ruhi'nin "Terkib-i bent"'i bu türün baþarýlý örnekleri arasýnda sayýlabilir.
TUYUG:' Divan þiirinde Türk kökenli nazým biçimlerinden olan tuyuðun, Ýran þiirindeki rübai ile Türk þiirindeki mani'nin etkisiyle oluþtuðu sanýlmaktadýr. Aruzun "failatün /failatün /failatün /failün" kalýbýyla yazýlan tuyuglarda, uyak örgüsü a a b a biçimindedir (bazý tuyuglarda a a a a örgüsü de görülür) . Konu bakýmýndan týpký rübailere benzer. Türk edebiyatýnda Ali Þir Nevai, Kadý Burhanettin, Ývazpaþazade Atayi, Nesimi tuyuglarýyla tanýnmýþlardýr.
DÝVAN EDEBÝYATI VE ÖZELLÝKLERÝ
Hazýrlayan: Murat UZUN
Türklerin Ýslam dini ve kültürünü benimsedikten sonra, Anadolu'da Arap ve özellikle Fars Edebiyatlarýný örnek alarak oluþturduklarý yazýlý edebiyattýr. Bu dönemin þairleri (ozanlarý) þiirlerini divan adý verilen kitaplarda topladýklarý için söz konusu edebiyata da Divan Edebiyatý denilmiþtir. Özellikle, medreseden yetiþen aydýn sanatçý ve yazarlarýn saray ve çevresinde oluþturduklarý bir edebiyat geleneði olduðu için, Havas (Yüksek Zümre) edebiyatý, Saray edebiyatý, Klasik Türk edebiyatý gibi adlarla da anýlmaktadýr. Divan edebiyatý sözünün 1900'den sonra ortaya çýktýðý sanýlmakta ve ilk defa kimin kullandýðý bilinmemektedir.
TARÝHSEL GELÝÞME
Türklerin Ýslam Dinini kabul etmeleriyle toplum yapýsý köklü deðiþikliklere uðrar. XII. yüzyýla gelindiðinde ise, saray, konak, medrese ve halk arasýnda deðiþik sanat ve edebiyat anlayýþlarý kendini gösterir. Çaðýn genel çerçevesi içerisinde Arapça, bilim dili; Farsça, kültür ve sanat dili olarak benimsenir. Böylece Osmanlýca denilen bir karma dil ortaya çýkan ve arý (saf) Türkçe yi kullanan halk þairleri yanýnda bir de Osmanlýca ile eserler veren aydýnlar sýnýfý oluþur. Böyle olmakla beraber aydýnlarý halktan tecrit (dýþlamak) etmek mümkün deðildir.
Divan edebiyatý bütün yazýlý edebiyatlar gibi iki ana kolda geliþme göstermiþtir:
1-Þiir
2-Düzyazý
ÞÝÝRÝN KURULUÞ DÖNEMÝ (XIII. yy-XV. yy'ýn ilk yarýsý)
Bu dönemde sözü edilmesi gereken en önemli olay, Farsça çevirilerdir. Fars þiirinin doruklarýndan sayýlan Sadî, Feridüddin Attar, Nîzami gibi þairlerin bazý kitaplarýnýn çevrilmesi, Divan þiirinin biçim özünün belirmesinde büyük ölçüde rol oynadý. Gülþehri, Feridüddin Attar'dan geniþleterek eklemeler yaparak ve kendinden de bir çok þey kattýðý Mantýk-ut-Tayr (Kuþ Dili) adlý mesnevisinde, tasavvuf felsefesinin temel ilkelerini anlattý. Hoca Dehhanî, din ve tasavvuf konularýný bir yana iterek maddi aþký ve þarabý konu edinen þiirler yazdý. Anadolu'da Hurufiliðin yayýlmasýnda büyük rolü olan ve düþünceleri þeriata aykýrý görülerek derisi yüzülen Nesimî yalýn bir dille ve etkileyici bir anlatýmla tasavvuf konularýný geniþ kitlelere yaymaya çalýþan uzun soluklu bir þiirin yaratýcýsý oldu. Sivas ve dolaylarýnda hükümdarlýðýný ilan eden Kadý Burhaneddin, siyasal hýrsýný, mücadeleci kiþiliðini yer yer sergilediði þiirlerinin yaný sýra ince mazmunlarla örülü tasavvuf þiirleri ile Divan þiirinin kuruluþundaki öncülerden biri oldu. Çelebi Sultan Mehmed'in, özel hekimliðini yapan þeyhi, Ýran'daki tasavvuf felsefesini ve Ýran þiirinin inceliklerini iyi bilmesinin üstünlüðünü en baþarýlý biçimde kullanarak, tasavvuf þiiri geleneðinde kurucular arasýnda yer aldý. Ahmed Dai dahi þiir ve düzyazý türündeki yapýtlarýyla, özellikle türkçenin bilim ve sanat dili olarak geliþmesine katkýda bulundu.
GEÇÝÞ DÖNEMÝ (XV. yy'ýn ikinci yarýsý-XVI. yy'ýn baþlarý)
Fars þiirinin örnek alýnmasýyla oluþturulmaya çalýþýlan yeni yazýlý edebiyat geleneði, özellikle saray ve çevresindeki ileri gelenlerin yakýn ilgi ve maddi desteði ile gerçek kimliðini bulma yoluna bu dönemde girdi. Divan þiiri, diliyle, dünya görüþüyle, ilgi alanlarýyla ve konularýyla halkýn yaþamýndan uzaklaþmaya, resmi, daha doðrusu bürokratik bir edebiyat niteliði kazanmaya baþladý. Fatih sultan Mehmed'in vezirlerinden Ahmed Paþa tasavvufa pek ilgi duymayarak þiirlerinde yaþamý ve sevgiyi konu aldý. Necati, Ýran þiiri etkilerinden sýyrýlýp, halkýn dilindeki atasözleriyle, deyiþlerle, nüktelerle örülü yalýn sayýlabilecek bir dil kullanarak, yaþamýn sýcaklýðýný duyurmaya çalýþtý.
OLGUNLUK DÖNEMÝ (XVI. yy'ýn baþlarý-XVIII. yy'ýn ilk yarýsý)
Divan þiirinin biçim ve içerik bakýmýndan kendi yolunu bulduðu bu dönemde farklý eðilimler ortaya çýktý. XV. yüzyýlda Aydýnlý Visali'nin denediði aruzla, ama içinde yabancý sözcük ve tamlama kullanmaksýzýn halkýn diliyle ve deyiþ özellikleri ile þiirler yazma yolunu Tatavlalý Mahremi ve Edirneli Nazmi sürdürmeye çalýþtýlar. Türk-i basit (Yalýn Türkçe) akýmý denilen bu yol, Divan þiirinin yerlileþmesine katkýda bulunduysa da Divan þiirinin gelenekleþmiþ biçim ve içerik özellikleri bu akýmýn bu sürdürülmesine pek olanak tanýmadý. Döneminde üstat olarak tanýnan Zati, güzel buluþlarý, þiire yatkýn dili ve nükteli deyiþleriyle Necati-Baki zincirinde bir halka oluþturdu. Ýstanbul'dan uzakta olmasýna karþýn Divan þiirinin en büyük þairlerinden biri sayýlan ve þiiri"süsü güzel söz olan bir sevgili"ye benzeten Fuzuli, yeni mazmunlarla süslemesini bildiði aþk þiirlerinde, lirizmin doruðuna ulaþtý; tanrýsal aþka iliþkin þiirlerinde ise, tasavvuf akýmýnýn ilkelerine ustaca yerleþtirmeyi baþardý. Gençliðinde, Batini inançlarýný (Haþhaþiler) benimseyen Hayali, Ýstanbul'a geldikten sonra bu etkilerden sýyrýlarak düþ gücü bakýmýndan zengin, söyleyiþ bakýmýndan rahat, yer yer özentilerle dolu bir þiir oluþturmaya yöneldi: Yaþamýný, iç duyarlýlýðýný ince hayallerle ördüðü dizelerine aktardý. Bütün isteði, Þeyhülislamlýða eriþmek olan ama bu isteðini elde edemeden ölen Baki, þairlik yeteneði, dil ustalýðý ve ince zevki ile Divan þiirinin ustalarý arasýndaki haklý yerini aldý: Yaþama sevincini ve zevkini, tasavvufa eðilim duymadan, ince söz ve anlam oyunlarýyla, saðlam ve tutarlý bir dille, yeni mazmun ve hayallerle anlattýðý için"Sultan üþ-Þuara" (Þairler Sultaný) diye adlandýrýldý. Yaþamýnýn büyük bir bölümünü Baðdat'ta geçiren ve bu nedenle "Baðdatlý Ruhi"diye anýlan Ruhi, tasavvufçu bir dünya görüþünü benimsemiþ olmasýna karþýn, özellikle Terkibibent'inde çevresindeki sofularýn ahlaksýzlýklarýný, iki yüzlülüklerini alaycý bir dille eleþtirdi. Yazdýðý hicivleriyle idamýný hazýrlayan Nefi, özellikle kaside ve hiciv alanýnda ün yaptý (zengin çaðrýþýmlar eþiðinde ustaca kullanýlmýþ abartmalar, zengin söz daðarcýðý, þiire olan egemenliðinin baþlýca göstergeleridir) Bir din adamý olmasýna karþýn Þeyhülislam Yahya, din dýþý konularý yalýn bir dil, zengin imge (hayal) yüküyle iþlediði þiirleriyle Baki'yi Nedim'e ulaþtýran gazel çizgisindeki basamaklardan birini oluþturdu. Nailî-i Kadim, sözcük seçimindeki titizliði ile anlatýmýndaki yoðunlukla, ortak mazmunlara kattýðý özgünlükle gazelde ün yaptý. Mevlevi þeyhi Neþati, "Sebk-i Hindi" (karmaþýk mazmunlar, hayal oyunlarý alýþýlmadýk benzetmelerle yüklü þiir dili) tarzýnýn, öncülerinden biri oldu; titiz þiir iþçiliði, uyuma verdiði önem, Nedim gibi büyük bir ozanýn onun þiirini (bir gazelini) tahmis etmesine yol açtý. Urfalý Nabi, Ýran þairi Saip'in etkisiyle, bilgece sözlere dayalý düþünce þiirinin baþlýca temsilcisi oldu (duyarlýktan ve zengin düþgücünden çok, düþüncenin egemen olduðu þiirlerinde, imparatorluðun çöküþ psikolojisi görülebilir. ) Lale devri Ýstanbul'un ünlü ozaný Nedim, Divan þiirinin yerleþmesinde büyük rol oynadý; Lale devrinin eðlencelerini niteliklerini soyutlamaya kaçmadan belirlediði güzelleri, dönemin gelenek ve göreneklerini, kýsaca yaþamý, Ýstanbul türkçesinin inceliklerini baþarýyla sergileyen þiirlerinde ustaca yansýt. Galata mevlevihanesi þeyhliðini yapan Þeyh Galip, "Sebk-i Hindi"tarzýnýn Divan þiirindeki en yetkin ustasý oldu ve bu akýmýn etkisiyle aðýr bir dille ve kapalý bir anlatýmla, özellikle tasavvuf konularýný iþlemesi, bir bakýma Nedim'le baþlayan günlük yaþama açýlma, Ýstanbul türkçesine yönelme yollarýný týkadý
ÇÖKÜÞ DÖNEMÝ (XVIII. yy'ýn ikinci yarýsý-XIX. yy'ýn ilk yarýsý)
Osmanlý topluluðunda görülen yenileþme akým ve dönemleri, Batý dünyasýyla çeþitli düzeylerde kurulan iliþkiler, önce basýmevinin, sonra da gazete ve derginin Osmanlý ülkesine girmesi, batý ülkelerinde öðrenim gören bazý Osmanlý aydýnlarýnýn Batý kültür ve sanatýný yakýndan tanýmýþ olmalarý, yeni bir edebiyat geleneðinin oluþmasýna yol açtý. Bu arada, halka açýlamamasý, özel bir dil (osmanlýca) eþliðinde en güzeli yaratma, en güzel deyiþe varma anlayýþýnýn deðiþmeye baþlamasý, yeni bir dinamizme kavuþturacak akým ve kiþilerin bulunmamasý nedeniyle Divan þiiri bir bakýma, ilk sivil gazetenin çýkýþ tarihi olan 1860'ta sona erdi. Dönemin ozanlarýndan Enderunlu Vasýf, özellikle Nedim'in derin etkilerini taþýyan, halk deyiþleriyle örülü þarkýlarýyla tanýndý. Mevlevi tarikatýndan Ýzzet Molla, tasavvuf konularýnýn yaný sýra, yaþamýn bazý olumsuz yanlarýný ince alayla karþýlayan bir tutum içinde þiirler yazdý. Eski þiirin son ocaðý olan Encümen-i Þuara'yý (Ozanlar Topluluðu) çevresinde toplayan Leskofçalý Galip, klasik þiir diline yaslanýp, tasavvuf konularýnýn iþlenmesinde ortaya koydu. Yeniþehirli Avni, eski þiir dilini yeni geliþmelere göre deðiþtirmek istemesine karþýn, eski kalýplarýn dýþýna çýkamadý; þiirlerinde, bazen tasavvufu, bazen de karýsýnýn ve oðlunun ölümüyle üstüne çöken karamsarlýðý, huzursuzluðu yansýttý.
Divan edebiyatý döneminde zengin bir düz yazý geleneði de oluþtu; ama belirli kurallar koyarak kendini oluþtururken, özellikle seslenilen kesim ve iþlenen konular açýsýndan birbirinden farklý üç yönde geliþti: Yalýn düzyazý; süslü düz yazý; orta düz yazý. Halkýn konuþtuðu dili kullanmayý amaç alan yalýn düz yazý yönünde, Kur'an tefsirleri, hadis kitaplarý, menkýbe biçiminde Ýslam tarihleri, din-destan kökenli halk kitaplarý, halk hikayeleri, bazý Osmanlý tarihleri, bazý ahlak ve siyasete iliþkin kitaplar gibi yapýtlar verildi. Hüner ve marifet göstermeyi amaçlayan ve belli bir kesimi seslenen süslü düz yazý, özellikle medreseden yetiþen, arapça ile farsçayý ve ayrýca Osmanlý düzyazý geleneðini iyi bilen yazarlar tarafýndan oluþturuldu. Arapça ve farsça sözcüklerinden geliþi güzel sözcük seçiminin yapýlýp dil bilgisi kurallarýna göre kullanýldýðý bu düzyazý türünde, "hüner ve marifet" göstermek temel özellik oldu (bu düzyazý kolunun bir baþka özelliði de, düzyazýda uyak olan seci'yi ilke edinmesiydi. ) Tümcelerin alabildiðine uzatýldýðý, türkçe sözcüklerin çok aza indirildiði, söz ve anlam oyunlarýna sýkça baþvurulan, þiirsel anlatýmý sevdirebilmek için de tümce içinde ya da tümceler arasýnda uyaklarýn süslü düzyazýda tarih (Tursun Bey, Ýbn Kemal, Hoca Saadettin, Raþit vb. ) tezkire (Aþýk Çelebi, Salim, Safayi, vb) münþeat mecmualarý (resmi ve özel yazýþma örnekleri dergisi) yazarlarý yapýtlar verdiler. Süslü düzyazýnýn en belirgin örnekleriyse Veysi ve Nergisi oluþturdular. Anlamý ve içeriði gözeten dil yönünden süslü düzyazý ile yalýn düzyazý arasýnda bir nitelik gösteren orta düzyazýyý, Divan edebiyatýnýn aþaðý yukarý bütün klasik yazarlarýnýn yapýtlarýný verdikleri kol oldu. Anlam ve içerik ön planda tutuldu; hüner ve marifet göstermekten elden geldiðince kaçýnýldý; söz ve anlam sanatlarýna hemen hiç önem verilmedi. Gerçekte, yalýn düzyazý ile orta düzyazýyý çok kesin çizgilerle birbirinden ayýrmak olanaksýz gibidir. Bu iki düzyazý kolunda da yazarlarýn dil ve anlatýmýndaki yoðunluk, kapalýlýk yada yalýnlýk, anlaþýrlýk yazara özgü bir nitelik gösterir. Orta düzyazý kolunda da özellikle tarih kitaplarý (Yazýcýoðlu Ali, Naima) , gezi kitaplarý (Evliya Çelebi) , bazý ahlak ve siyaset kitaplarý (Katip Çelebi, Koçu Bey) , coðrafya kitaplarý bazý din kitaplarý, fetvalar, yaþamöyküsü yapýtlarý, çevriler ortaya konmuþtur.
SANAT ANLAYIÞI
Divan edebiyatý, Arap edebiyatýnýn, özellikle de Fars edebiyatýnýn biçim ve içeriðinden yararlanarak oluþturulmuþ bir yazýlý edebiyat geleneðidir. Divan edebiyatýnýn sanat anlayýþý iki bölümde incelenebilir: Þiirde; düzyazýda. Divan þiirinde ozanýn amacý "hüner ve marifet"göstermektir; ama Divan edebiyatý ozaný bütünüyle özgür deðildir: Belirli nazým biçimleri, konularý nazým biçimlerine göre saptama, ölçü (vezin) , mazmun yapýsý, vb. özellikler, ozaný sýnýrlandýrýr. Malzemeyi hazýr bulan, geleneði iyi bilen Divan edebiyatý ozaný, bu durum karþýsýnda yapacak tek þey bulmuþtur: Þiiri bir kuyumcu titizliðiyle iþlemek. Bu aþamada sanatçý, duyarlýlýðýný ve yeteneðini sonuna kadar kullanmak zorundadýr. Yeni mazmunlar (bikr-i mazmun) bulma, söz ve anlam sanatlarýný ince bir beðeniyle kullanma, dinleyenler üstünde etki býrakma, gözetmesi gereken belirli noktalardýr. Düzyazýdaysa durum farklýdýr. Halk için yazýlan din, ahlak, menkýbe türü kitaplarda öðretici bir amaç güdüldüðü için, sanatlý anlatýma baþvurulmamýþ, þiirin kurallarýný ve estetiðini gözeten düzyazý örneklerinde ise, "hüner ve marifet" gösterme, anlamý bir yana iterek ön plana çýkmýþ ve yalný5zca o dili ve kültürü bilenler tarafýndan anlaþýlabilecek bir niteliðe bürünmüþtür.
DÜNYA GÖRÜÞÜ ÞERÝAT VE TASAVVUF
Divan edebiyatý dünya görüþü bakýmýndan þeriat ilkelerini ve tasavvufa baðlýdýr. Evrenin yaratýlýþý, varlýklarýn oluþmasý, doða, eþya, insan gibi konu ve sorunlar hep þeriat ve tasavvuf açýsýndan eli alýnmýþ ve deðerlendirilmiþtir. Divan þiirinde aþk büyük bir yer tutar; ama aþk konusu ozanýn dünya görüþüne koþut olarak anlam kazanýr. Divan edebiyatý ozaný, aþk anlayýþýyla çaðýn mutlak hükümdarlýk sistemine (padiþah-kul) ve tasavvuf felsefesine (Tanrý-kul) baðlýdýr. Tasavvuf yoluna giren ozan için amaç, mutlak güzellik olan Tanrý'ya kavuþmaktýr. Bu da ancak maddeden sýyrýlýp benliði yitirmek ve aþk (derviþlik) yoluna girmekle olur. Ýlahi aþk, maddi aþkla baþlar; dünya üstündeki bir güzele aþýk olan ozan, bu durumu soyutlama yoluyla ilahi aþka dönüþtürür ve Tanrý'nýn benliðine kavuþmaya çalýþýr; Tanrý da kendi benliðini eritme anlamýna gelen "fenafillah"aþamasýna eriþince de gerçek mutluluðu bulur. Ama bu aþama, ölümden sonra gerçekleþebilecektir (gönlünü aklýna yeðleyen, dünya nimetlerine sýrt çevirip, gösteriþsiz, alçak gönüllü bir yaþam sürmeye baþlayan tasavvuf edebiyatý tipine rint adý verilir) .
DÝL VE ANLATIM
Divan edebiyatý, dil bakýmýndan arapçanýn ve farsçanýn büyük ölçüde etkisinde kalmýþ, þiir ve düzyazý türlerinde ortaya konulan yapýtlar, o dönemin sanat anlayýþý gereði arapça ve farsça sözcükler, tamlamalar, dilbilgisi kurallarýyla yüklü bir hal almýþtýr. Süslü düzyazýda, ulaç, baðlaç ve fiillerin dýþýnda herhangi bir türkçe sözcüðe rastlanmaz. Anlatýmda, çok çeþitli yollara baþvurulmuþtur. Divan edebiyatý anlatým yönünden belagat kurallarýna baðlýdýr ve ozanlar ustalýklarýný gösterebilmek için belagat kurallarýna elden geldiðince uymaya çalýþmýþlardýr. Divan þiirinin ve düzyazýsýnýn anlatýmýnda söz ve anlam sanatlarýnýn büyük payý vardýr. Ozanlar, benzetme (teþbih) , güzel neden gösterme (hüsn-i talil) , bilmezlikten gelme (tecahül-i arif) , deðiþmece (mecaz) , kiþileþtirme ve konuþturma (teþhis ve intak) , vb. söz ve anlam sanatlarýný kullanarak ve yeni mazmunlar (bikr-i mazmun) bularak özgün bir þiir oluþturmaya çabalamýþlardýr.
ÖLÇÜ
Divan þiirinde, arap kökenli bir ölçü kullanýlmýþtýr. aruz adý verilen bu ölçü sisteminde açýk ve kapalý heceler çeþitli aruz kalýplarýnda kendilerine özgü bir düzen içinde sýralanmýþlardýr. Divan þiirinde en yaygýn kalýplar, hecez, recez, remel, seri, hafif, muzari müctez, mütekarib'dir.
TÜRLER
HÝLYE: Divan edebiyatýnda Hz. Muhammed'in niteliklerini, kiþiliðini, bedensel ve ruhsal özelliklerini anlatan yapýtlar, hilye genel adý altýnda toplanýr. Hilyelerin en büyük kaynaðý hadislerdir. Ýslam edebiyatýnda ilk hilye, Tirmizi'nin Þemail-i Þerif adlý arapça yapýtýdýr. Türk edebiyatýnda da Hakani'nin (Hilye-i Hakani) , Dursunzade Bakayi'nin (Hilyet-ül Enbiya ve Cehar-yar-ý Güzin) Nahifi'nin (Nüzhet-ül Ahyar fi Tercemet-iþ-Þemail) hilyeleri sayýlabilir.
MERSÝYE: Divan edebiyatýnda ölen bir kimsenin yiðitliðini, cömertliðini iyiliðini, yaptýklarýný övmek ve ölümünden duyulan acýyý dile getirmek için yazýlan þiir türüne mersiye adý verilir. Mersiyeler genellikle mesnevi ve terkibibent nazým biçimlerinde yazýlmýþtýr (Baki'nin Kanuni Sultan Süleyman'ýn ölümü üstüne yazdýðý Kanuni Mersiyesi, bu türün en güzel örneklerindendir) .
MEVLÝT: Hz. Muhammed'in doðumundan ölümüne kadar geçen olaylarýný anlatan þiir türüne mevlit denir. Ýslam dünyasýnda Hz. Muhammed'in doðum gününü kutlamak amacýyla yapýlan törenlerin yaygýnlaþmasýndan sonra, bu törenlerde okunmak için mevlitler ortaya konmaya baþlamýþtýr. Türkçe en eski mevlit, Süleyman Çelebinin Vesilet-ün Necat (Kurtuluþ Vesilesi) adlý kitabýdýr (1410) ,
SAKÝNAME: Divan þiirinde saki'yi (içki sunan kimse) ve þarabý övmek amacýyla yazýlan þiir türüne sakiname denir. Arap edebiyatýndaki "hamriye" ler bu türün ilk örnekleridir. Ýran ve Türk edebiyatlarýnda, sakinin ve þarabýn övgüsü çaðýn geleneðine uygun olarak tasavvuf açýsýndan yapýlmýþ, sakinameler mesnevi, kaside ya da terkibibent nazým biçimleriyle yazýlmýþtýr.
SURNAME: Divan þiirinde þehzadelerin sünnet, haným sultanlarýn doðum ve evlenme törenlerini anlatan yapýtlara surname adý verilir. Þiir, düzyazý, ya da þiir-düzyazý karýþýmý olan bu yapýtlardan, dönemin düðün-tören protokolu, saray ve çevresinin zevk ve eðlence anlayýþý konusunda çeþitli bilgiler edinilebilir. Bu türde baþlýca yapýtlar Nabi, Seyyit Vehbi, Haþmet ortaya koymuþlardýr.
ÞEHRENGÝZ: Bir kentin güzelliklerini anlatmak amacýyla yazýlan yapýtlara þehrengiz denir. Divan edebiyatýnda ortaya çýkan, genellikle manzum olan þehrengiz türünde yapýt veren sanatçýlar arasýnda Mesihi, Zati, Taþlýcalý Yahya, Lamii, Aþýk Çelebi, Azizi anýlabilir.
TESKÝRE: Divan edebiyatýnda çeþitli mesleklerden insanlarýn yaþam öykülerinin anlattýðý, yapýtlardan örneklerin verildiði türe teskire adý verilir. Tür olarak, Çaðatay edebiyatýnda baþlayan, tezkireler, edebiyat tarihinin ilkel örnekleri olarak gösterilir. Çaðatay ozaný Ali Þir Nevai'nin, Divan edebiyatý ozaný ve yazarlarýndan Sehi Bey, Aþýk Çelebi, Riyazi, Þeyh Galip, Esrar Dede ve Fatin Efendinin tezkireleri ünlüdür.
NAZIM BÝÇÝMLERÝ
GAZEL: Divan þiirinde, genellikle, aþk þarap gibi konularýn, ender olarak da öðretici ve felsefi konularýn iþlendiði nazým biçimine gazel adý verilir. Arap edebiyatý kaynaklý olan gazel, 5-15 beyitten oluþur; nazým birimi beyittir; aruzun hemen her ölçüsüyle yazýlabilir. Uyak örgüsü aa/ba/ca/. . . biçimdedir. Son beyitte ozanýn adý ya da takmaadý geçer. Mesnevi ya da gazelin içine sýkýþtýrýlan gazele tegazzül denir. Gazelin ilk beytine matla, son beyte makta, en güzel beyte beytülgazel adý verilir. Türk edebiyatýna Ýran edebiyatý yoluyla gelen gazel türünde, Ahmed Paþa, Necati, Zati, Fuzuli, Baki, Baðdatlý Ruhi, Þeyhülislam, Yahya, Nefi, Nedim, Þeyh Galip baþarýlý örnekler vermiþlerdir.
KASÝDE: Divan þiirinde Tanrý'nýn, din büyüklerinin, genellikle de devlet ileri gelenlerinin övgüsünün yapýldýðý nazým biçimine kaside denir. En az 15-20, en çok 99 beyitten oluþan kasidelerde de, genelde olduðu gibi, nazým birimi beyittir. Genellikle aruzun uzun kalýplarýyla yazýlan kasidelerde, uyak örgüsü, gazelde olduðu gibi aa/ba/ca/. . . biçimindedir. Kasidenin ilk beytine matla, son beytine makta en güzel beytine beytülkasid, ozanýn adýnýn ya da takmaadýnýn geçtiði beyte de tac beyit adý verilir. Kasideler konularýna göre dört öbekte toplanýr: Tevhid (Tanrý'nýn birliðini anlatmak için yazýlan kaside) ; münacaat (Tanrý'ya yalvarmak için yazýlan kaside) ; naat (peygamberi, din ve tarikat büyüklerini övmek için yazýlan kaside) ; methiye (padiþahý, devlet ileri gelenlerini övmek için yazýlan kaside) . Kasidenin kuruluþunda þu bölümler yer alýr: Nesip ya da teþbib (doða, yer betimlemeleri gibi konuyla ilgili olmayan þeylerin yer aldýðý bölüm) ; girizgah (asýl konuya giriþ yapýlan beyit) ; methiye (Tanrý'nýn, peygamberin, padiþahýn ya da devlet ileri gelenlerinin övgülerinin yapýldýðý bölüm) ; fahriye (ozanýn kendi övgüsünü yaptýðý bölüm) ; tegazzül (araya sýkýþtýrýlan gazel) ; dua (övgüye konu olan kimse içi ozanýn iyi dileklerde bulunduðu bölüm) Divan þiirinde kaside türünde baþarýlý örnekler veren ozanlar arasýnda Ahmed Paþa, Necati, Baki, Nedim, özellikle Nefi sayýlabilir.
MESNEVÝ: Divan þiirinde, her beytinin dizeleri kendi arasýnda uyaklý, aruzun genellikle kýsa kalýplarýyla yazýlan nazým biçimine ve bu biçimde yazýlmýþ yapýtlara mesnevi denir. Mesneviler konularýna göre üçe ayrýlýr: Destansý nitelikteki mesneviler (Firdevsi'nin Þehname'si) ; öðretici nitelikteki mesneviler (Nabi'nin Hayriye'si) ; din ve tasavvufla ilgili mesneviler (Mevlana'nýn Mesnevi'si, Fuzuli'nin Leyla ile Mecnun'u, Þeyh Galip'in Hüsn'ü Aþk'ý) . Ayrýca, padiþahlarýn savaþlarýný anlatan manzum yapýtlar (gazavatnameler) , kentleri ve kentlerdeki güzelleri anlatan yapýtlar (þehrengizler) , bazý yergi türündeki yapýtlar, mesnevi nazým biçimiyle yazýlmýþtýr. Mesnevi Ýran edebiyatýnda ortaya çýkmýþ (Ýran edebiyatýnda Genceli Nizami ve Cami bu türün baþlýca adlarýdýr) . Genceli Nizami'nin beþ mesnevisinden oluþan Hamse'si, sonradan Divan edebiyatý ozanlarý tarafýndan da örnek olarak alýnmýþtýr. Türk edebiyatýnda ilk mesnevi Yusuf Has Hacib'in Kutadgu Bilig adlý yapýtýdýr.
MUSAMMAT: Divan þiirinde, üç dört, beþ altý yedi, sekiz, dokuz, on. . . dizeli bentlerden oluþan nazým biçimine musammat denir. (musammatlarda her bent bir bütündür) . Musammatlarýn Türk edebiyatýnda en çok kullanýlan biçimleri, dörtlüler (murabba) , beþliler (muhammes) , altýlýlar (müseddes) , yedililer (müsebbasekizliler (müsemmen) , dokuzlular (mütessa) , onlular (muaþþer) , terkibibent, terciibent ve þarkýdýr.
MÜSTEZAT: Divan þiirinde uzun ve kýsa dizelerden oluþan bir nazým biçimidir. Gazelin özel bir biçimi olan müstezatta, uzun dizeler"mefulü mefailü mefailü feulün"kalýbýyla yazýlýr. Uyak örgüsü a (b) a (b) /c (c) a (b) . . . (parantez içindekiler kýsa dizelerin uyaðýný gösterir) . biçiminde olan müstezatta, kýsa dizelere ziyade adý verilir. Ziyadeler, anlam bakýmýndan üstlerindeki dizeye baðlýdýrlar; bu nedenle baðýmsýz dize sayýlmazlar. Ýki uzun, iki kýsa dizeden oluþan bölüm, beyit olarak kabul edilir.
RÜBAÝ: Divan þiirinde dört dizeden oluþan kendine özgü bir ölçü ile yazýlan baðýmsýz nazým biçimine rubai denir. Rübailerin uyak ölçüsü a a x a biçimindedir. Rübai, Ýran edebiyatýndan Türk edebiyatýna geçmiþ (Ýran edebiyatýnda rubai nin en büyük adý Ömer Hayyam'dýr) .
ÞARKI: Dört dizeli bentlerden kurulu olan, bestelenmek amacýyla yazýlan þarkýnýn, halk þiirindeki koþma ve türkünün etkisi ile ortaya çýktýðý ileri sürülür. Þarkýlar 3-5 dörtlükten oluþur, aruz ölçüsüyle yazýlýr. Genellikle uyak düzeni a a a a/b b b a/c c c a/. . . biçimindedir. Türün en baþarýlý örneklerini Nedim ve Enderunlu Vasýf vermiþlerdir.
TERCÝ-Ý BEND VE TERKÝB-Ý BEND: Bu nazým biçimi de bentlerle kuruludur. Bent sayýsý 5-15 arasýnda deðiþir; her bent de genellikle 5-10 beyit kapsar. Bentler, hane ve vasýta bölümlerinden oluþur. Terciibentte vasýta beyti, her bendin sonunda yinelenir. Terkibi bent teyse, vasýta beytinin dizeleri kendi aralarýnda uyaklýdýr. Bentlerin hane bölümlerinin uyak örgüsü gazelinki gibi a a /b a /c a /d a /. . . biçimindedir. Baki'nin "Kanuni Mersiyesi", Baðdatlý Ruhi'nin "Terkib-i bent"'i bu türün baþarýlý örnekleri arasýnda sayýlabilir.
TUYUG:' Divan þiirinde Türk kökenli nazým biçimlerinden olan tuyuðun, Ýran þiirindeki rübai ile Türk þiirindeki mani'nin etkisiyle oluþtuðu sanýlmaktadýr. Aruzun "failatün /failatün /failatün /failün" kalýbýyla yazýlan tuyuglarda, uyak örgüsü a a b a biçimindedir (bazý tuyuglarda a a a a örgüsü de görülür) . Konu bakýmýndan týpký rübailere benzer. Türk edebiyatýnda Ali Þir Nevai, Kadý Burhanettin, Ývazpaþazade Atayi, Nesimi tuyuglarýyla tanýnmýþlardýr.